Embryo Transferinden Sonra ne yapmalıyım

Tüp bebek tedavisi hastalar açısından zor, pahalı ve stresli bir tedavi ama tedavi başarılı olduğunda elde edilen sonuç tüm bu zorluklara değiyor. Tüp bebek tedavisi gören hastalar tedavinin başarısını artırmak için ellerinden geleni yapıyorlar ve en sık sordukları sorulardan biri embriyo transferinden sonra çocuk sahibi olma (embriyonun tutunma) şansını artırmak için neler yapabilecekleri…
Hastalar sigara ve alkolden uzak durmaları ve tüp bebek ilaçlarına aksatmadan devam etmeleri gerektiğini zaten biliyorlar ama bunun yanı sıra üç önemli konuda daha yönlendirilmeye ihtiyaç duyuyorlar. Birincisi kadın embriyonun tutunmasına yardımcı olmak için transferden sonra belli bir süre yatmalı mı? İkincisi cinsel ilişki, egzersiz gibi fiziksel aktiviteler embriyonun tutunmasını olumsuz yönde etkiler mi? Son olarak işten izin almak hamilelik şansını artırır mı?

Embriyo transferi sonrası belli bir süre yatmalı mıyım?
Tüp bebek tedavileri ilk uygulanmaya başladığı yıllardaki standart uygulama, embriyonun rahim iç tabakasına tutunamadan ‘düşmesini’ engellemek amacıyla embriyo transferi sonrası hastalara uzun süreli yatak istirahati vermekti.
Daha sonra yapılan bazı araştırmalarda embriyo transferinden sonra kısa süreli (1 saat ya da daha az) veya uzun süreli (24 saat) yatak istirahati verildiğinde elde edilen hamilelik oranlarının, hastanın transferden sonra hemen ayağa kaldırılması sonucunda elde edilen gebelik oranlarına göre daha iyi olup olmadığı görüldü.
Başarılı olarak sürdürülen çalışmalardan birinde rastgele seçilen hastaların yarısını transferden sonra hemen ayağa kaldırdılar, yarısına ise 30 dakika yatak istirahati verdiler; hastaların gebelik oranları arasında fark görülmedi.
Hastaların transferden sonra ne yapacaklarına kendilerinin karar verdiği (hemen ayağa kalkmak veya 1 saat yatak istirahati) başka bir çalışmada da yine gebelik oranları arasında fark saptanmadı.
Son olarak geçmişe dönük bir çalışmada, embriyo transferinden sonra hastalarını hemen ayağa kaldırma politikası uygulayan tüp bebek merkezlerinin gebelik oranları, hastalara değişen sürelerde yatak istirahati uygulayan tüp bebek merkezlerinin gebelik oranları ile karşılaştırıldığında yatak istirahatinin bir fayda sağlamadığı sonucuna varıldı.
Bu nedenle elimizde olan kanıtlara bakılarak kısa süreli yatak istirahatinin gebelik oranlarını artırmadığı ve gerekli olmadığı söylenebilir.
Yapılan diğer üç çalışmada embriyo transferi sonrası kısa süreli (20 dakika ile 1 saat arası) yatak istirahati ile uzun süreli (bir gece ile 24 saat arası) yatak istirahati sonrasında gebelik oranları karşılaştırıldı. Bu çalışmaların hepsinde uzun süreli yatak istirahatinin faydalı olduğu sonucuna varılmadığı gibi, şaşırtıcı olanı çalışmalardan ikisinde 24 saat yatakta kalan kadınların embriyo tutunma oranlarında düşüş olduğu sonucuydu. Buradan sağlıklı bir kadın için uzun süre yatakta tutulmanın doğal bir durum olmadığı ve hastanın endişesini ve stresini artırarak tedavinin sonucunu olumsuz olarak etkilediği sonucuna varıldı.
Embriyo transferinden sonra verilen yatak istirahatinin gebelik oranlarını artırmaması aslında son derece mantıklı. Birincisi endometrial kavite (rahim içi boşluğu) gerçekte bir boşluk değil daha ziyade açılma potansiyeli olan bir alan. Embriyonun transferi sırasında endometriumun karşılıklı duvarları anlık olarak ayrılır ancak kateter geri çekildiğinde hemen tekrar birleşir. Dolayısıyla hasta ayağa kalktığında embriyonun kaviteden düşmesi pek de olası değil. İkincisi embriyo transferi sonucu embriyonun oluşturduğu hava kabarcıkları ultrasonda izlendiğinde yerçekiminin ya da ayağa kalkmanın embriyonun pozisyonu üzerinde önemli bir etkisi olmadığı görülmüş. Kısa süreli yatak istirahati uygulaması hiçbir fayda sağlamadığı için gerekli değildir. Uzun süreli yatak istirahati de gebelik oranlarını artırmadığı için önerilmemektedir.

Embriyo transferinden sonra cinsel ilişkide bulunabilir miyiz?
Tüp bebek tedavisi gören kadınlar embriyo transferinden sonra cinsel ilişkide bulunmanın özellikle de orgazm olmanın embriyonun tutunmasını engelleyeceğinden endişe ediyorlar. Pek çok kadın orgazm sırasında yoğun rahim kasılmaları yaşıyor ve bunun da ölçüldüğünde rahim içi basıncını önemli ölçüde artırdığı biliniyor.
Transferden sonra cinsel ilişkide bulunan ve bulunmayan hastalar üzerinde yapılan iki çalışmanın sonuçları cinsel aktivitenin tüp bebek tedavisinin başarısı üzerinde olumsuz bir etkisi olmadığını gösterdi. İlginç olanı bu çalışmalardan daha kapsamlı olanı, embriyo transferinden sonraki 2 gün içinde cinsel ilişkide bulunan kadınların embriyo tutunma oranlarında artış olduğunu belirledi. Çalışmanın yazarlarına göre erkeğin menisi ile kadına geçen bağışıklık baskılayıcı bazı faktörler kadındaki bağışıklık (embriyoyu reddetme) cevabını engellemekte. Böylece rahmin embriyoyu reddetme olasılığı azalmakta.
Embriyo transferinden sonra cinsel ilişkide bulunmanın, tüp bebek tedavisi görmekte olan kadın açısından iki risk oluşturabileceği öne sürülmüştür. Birincisi kadının birden fazla korpus luteum içeren ve hiperstimülasyon sendromu (aşırı uyarılma) nedeniyle büyümüş olan yumurtalıkları cinsel ilişki sırasında yırtılma riski altında olabilir ve bu durum ağrıya ve hatta önemli ölçüde karın içi kanamaya neden olabilir. Bu nedenle tedavi sırasında yumurtalıklarında hiperstimülasyon sendromu (aşırı uyarılma) görülen hastalarda cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır.
İkincisi tüp bebek tedavisi sırasında cinsel ilişkide bulunulması sonucunda tüp bebek hamileliği ile birlikte doğal hamileliğin de gerçekleşmesi nedeniyle çoğul gebeliğin geliştiği bazı olgular bildirilmiştir. Ancak bu olgulardaki doğal hamileliğin embriyo transferi sonrasında değil yumurta toplama öncesinde girilen cinsel ilişki sonucu oluşmuş olması daha muhtemeldir çünkü yumurtlama günü ile ilişki gününü takip eden araştırmalar yumurtlamadan bir gün sonra hamile kalma olasılığı sıfıra düştüğünü göstermektedir. Genellikle embriyo transferinin yapıldığı gün yumurtlamadan 2-5 gün sonrasına denk geldiğinden, transfer sonrasında cinsel ilişkide bulunmak doğal hamilelik oluşturma riski yaratmaz.
Sonuç olarak elimizdeki kanıtlara bakıldığında, kadında yumurtalıkların aşırı uyarılması nedeniyle kasıklarda ağrı ve rahatsızlık yaşandığı durumlar dışında, çiftler embriyo transferi sonrası cinsel ilişkide bulunabilirler. Ancak bu konuda daha fazla veriye gereksinim vardır. Bugün tüp bebek merkezlerinin çoğu transfer sonrası cinsel ilişkiye önermemektedir.

Embriyo transferinden sonra spor yapabilir miyim?
Pek çok hasta embriyo transferinden sonra hızlı tempoda egzersiz yapmanın, embriyonun tutunmasını engelleyeceğinden endişe eder. Ne yazık ki embriyo transferinden sonra egzersiz yapmanın güvenli olup olmadığı hakkında çok az bilgiye sahibiz.
Haftada 4 saatten fazla, hızlı tempolu kardiyovasküler egzersiz yapılmasının, hiç egzersiz yapılmaması veya haftada 4 saatten az hafif egzersiz yapılması ile karşılaştırıldığında implantasyon oranını azalttığı ve düşük riskini artırdığı gözlenmiştir.
Egzersiz, hamilelik oluşmasını birkaç nedenle engelleyebilir. Birincisi koşu ve yakın temas gerektiren sporların yarattığı mekanik titreşimler tutunmaya çalışan embriyoyu yerinden oynatabilir. İkincisi, hızlı tempolu egzersizlerin ortalama vücut ısısını 2 dereceye kadar yükseltebildiği bilinmektedir. Vücut ısısındaki bu yükselişlerin düşüğe ve ölümle sonuçlanan anomalilere yol açtığı bildirilmiştir. Daha elle tutulur kanıtlar elde edilene kadar, en güvenlisi embriyo transferinden sonra yoğun kardiyovasküler egzersizden kaçınmak ve günde 30 dakikaya kadar yürüyüş gibi hafif egzersizler yetinmektir.

Embriyo transferinden sonra işyerimden izin almalı mıyım?
Tüp bebek tedavisi gören hastaların bazıları embriyo transferinden sonra işten bir süre ayrı kalmanın embriyonun tutunma şansını artıracağını umarak yıllık izin kullanıyorlar. Araştırmalar iş yükünü azaltmanın tüp bebek başarısı üzerinde olumlu bir etkisi olmadığını gösterdi.
Tartışmalar sürüyor olmakla birlikte, tedavi sırasında hastanın endişe ve stres seviyesindeki artışın tüp bebek başarısını olumsuz olarak etkilediğine dair bazı kanıtlar var. Kadınlar genelde stresli dönemlerinde işyerlerindeki arkadaşlarından önemli ölçüde sosyal destek sağlayabiliyorlar. Bu destekten uzak kalmak ve bunun yerine evde oturup tedavinin sonucu hakkında endişelenmek yarar sağlamaktan çok zarar verebiliyor. Ancak iş ortamı çok stresliyse veya hastanın üreme sağlığı için zararlı olabilecek toksinlere (kimyasallar, radyasyon gibi) maruz kalınıyorsa transfer sonrası izin kullanmak uygun olabilir.
Tüp bebek merkezleri hastaların endişelerini önemsemelidir!
Tüp bebek tedavisi görmekte olan çiftin özellikle de kadının tedavi sırasında endişeli olması ve başarı şansını artırmak için hayatında ne gibi değişiklikler yapabileceğini öğrenmek istemesi çok olağan bir durumdur. Hastalardan en sık gelen sorular embriyo transferinden sonraki dönemde (tüp bebekten sonra) yatak istirahati, cinsel ilişki, fiziksel aktivite ve iş hayatı ile ilgili olmaktadır.
Bu konular tüp bebek ekibine çok önemli gelmeyebilir ama tedavinin başarısını olumsuz olarak etkileyecek hiç bir şey yapmamaya çalışan hastalar için bu soruların cevapları kesinlikle çok önemlidir. Bu nedenle tüp bebek merkezlerinin bu konuda hastanın endişeleri ortaya çıkmadan yani tedavinin henüz başındayken hastalara bu konularda yazılı ve sözlü bilgi vermeleri en doğrusudur.

Embriyo transferinden (tüp bebekten) sonra neler yapılmalı?
Hastalar tarafından sık sorulan bu soruya özet olarak şu cevaplar verilebilir:

  • Embriyo transferinden sonra kısa süreli (1 saatten az) yatak istirahatinin hamilelik başarı oranları üzerinde olumlu bir etkisi yoktur.
  • Embriyo transferinden sonra uzun süreli (bir gece ile 24 saat arası) yatak istirahati de hamilelik oranlarını artırmamaktadır ve hatta bazı çalışmalar başarıyı düşürdüğünü öne sürmektedir.
  • Embriyo transferinden sonra cinsel ilişkide bulunmak hamilelik oranlarını düşürmemektedir ve embriyonun tutunma şansını artırdığı konusunda da bazı kanıtlar vardır. Ancak bu konuda daha fazla veriye gereksinim vardır.
  • Günde 30 dakika yürüyüş gibi hafif egzersiz yapmanın tüp bebek tedavisinin başarısı üzerinde olumsuz etkisi olması olası değildir. Buna karşılık haftada 4 saatten fazla yüksek tempoda kardiyovasküler egzersiz yapmanın tüp bebek başarısını düşürdüğü, düşük yapma olasılığını artırdığı ve dolaysıyla kaçınılması gerektiği konusunda bazı kanıtlar vardır.
  • Embriyo transferi sonrasında hastaların, çok stresli bir ortam olmadığı ve üreme sağlığına zarar verebilecek kimyasallara maruz kalınmadığı sürece iş hayatlarına ve normal günlük yaşantılarına geri dönmeleri daha pozitif sonuçlar doğurmaktadır.

Kısırlık Nedir ve Nasıl Araştırılır

Kısırlık düzenli cinsel ilişkiye rağmen 1 yıl içinde gebelik olmaması olarak tanımlanır. Genç çiftlerde bekleme süresi daha uzun olabilir. Kadın yaşı 35′in üzerinde ise veya öykü ve fizik muayenesinde kısırlık ile ilişkisi olabilecek herhangi bir bulgu varsa araştırmalar daha erken başlatılmalıdır.

Gebelik olabilmesi için haftada en az bir defa cinsel birleşme olmalıdır. Cinsel birleşmenin daha seyrek olduğu durumlarda gebelik şansı azalır. Gebelik olabilmesi için ideal cinsel birleşme sıklığı haftada 2-3 defadır.

Kısırlığın Araştırılması

İlk yapılması gereken test semen analizidir ve 2 ay aralıklarla en az iki defa tekrarlanmalıdır. Semen analizi normal ise erkekte sorun yoktur. Semen analizi normal olan bir erkeğin muayenesine gerek yoktur. Normal semen analizi ile beraber olan testis damarlarının genişlemesi yani varikoselin kısırlığa katkısı olamayacaktır.Semen analizi ile eş zamanlı olarak kadının yumurtlayıp yumurtlamadığına bakılmalıdır. Bu amaçla adetin 19-21. günleri arasında basit bir hormon tahlili (progesteron) yapılabileceği gibi ultrason takipleri veya idrarda LH ölçümleri de yapılabilir. Düzenli adet gören kadınların %95′i normal olarak yumurtlarlar.

Kadında en önemli testlerinden biri yumurtalık kapasitesinin saptanmasıdır. Bunun için adet döneminde Vajinal yolla bir ultrason yapılarak yumurtalıklar içindeki primordial foliküller (içinde yumurta barındıran minik kistler) sayılır. İki yumurtalıkta toplam 6 taneden az primordial folikül varsa yumurtalık kapasitesi azalmış demektir. Kadınlar da yumurtalık kapasitesi 37 yaşından itibaren azalmaya başlar ve 44 yaşından sonra kadının çocuk sahibi olabilmesi çok zorlaşır. Bazen yumurtalık kapasitesi daha erken azalır. özellikle ailesinde erken menopoz olan kadınlarda, daha önce yumurtalıklarından kist aldırmış olan kadınlarda, tek yumurtalığı alınmış olan kadınlarda, endometriosis öyküsü olan kadınlarda, genç kısır çiftlerde ve tekrarlayan düşükleri olan çiftlerde yumurtalık kapasitesinin çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekir.

Semen analizi, yumurtlaması ve yumurtalık kapasitesi normal olan çiftlerde kadının tüplerinin açık olup olmadığı araştırılır. Bunun için rahim tüp filmi (HSG-histerosalpingografi) çekilmesi gerekir. HSG basit ve çoğu zaman ağrısız bir işlem olmasına rağmen teknik olarak ilacın hızlı ve basınçlı verilmesine bağlı rahimde kramplar yapabilir. İşlem adetinin bitiminden hemen sonra yapılmalıdır. Bu şekilde rahim içi daha iyi görülür ve yumurtlama döneminden sonra olabilecek çok erken bir gebelik olasılığı ortadan kaldırılır. HSG ile rahim iç boşluğu ve tüpler değerlendirilir. Tüplerin açık olup olmadığı ve kapalı ise hangi seviyede kapalı oldukları anlaşılabilir. özellikle tek tüpün rahme bitişik olduğu yerden kapalı olması durumu bazen ilacın basınçlı verilmesi sonucunda tüpte kasılma olmasına bağlıdır. Bu durumda gerçek değil yalancı bir tıkanıklık vardır. HSG ile karın içindeki yapışıklıkları ve bunların şiddetini anlama olasılığı azdır. HSG tüplerin açık olup olmadıkları hakkında bilgi verdiği halde tüplerin işlevi hakkında bilgi vermez.

Öyküsünde ve fizik muayenesinde herhangi bir bulgusu olmayan kadınlarda karın içinin bir teleskop yardımı ile gözlenmesine olanak tanıyan laparoskopi adı verilen bir işlem yapılabilir. Laparoskopi eskiden çok sık kullanılan bir teknik olmasına karşın bugün özellikle tanısal anlamda kullanımı oldukça kısıtlanmıştır. Biz laparoskopiyi ancak tedavi edici anlamada öneriyoruz.

Kısırlık araştırmalarında kullanılan ancak önemi tam olarak kanıtlanmamış testler de vardır. Bunların arasında immunolojik araştırmalar (antisperm antkorları) ve postkoital test (ilişkiden sonra rahim ağzındaki sıvının spermlerin varlığı açısından incelenmesi) sayılabilir. Kısırlığın araştırılmasında minimalist bir yaklaşım öneriyoruz. Gereksiz testler yapılması hem zaman hem de para kaybına yol açmaktadır.

Ramazan ayı içinde Tüp Bebek Tedavisi

Ramazan ayında tüp bebek tedavisi

Ramazan Ayında Tüp Bebek Tedavisi

Öncelikle belirtilmesi gereken nokta tüp bebeğin acil bir tedavi ve bir ay ertelenmesinde herhangi bir sakınca olmadığıdır. Tüp bebek tedavisinin Ramazan ayında oruç tutulmadığı takdirde rahatlıkla yapılabileceğini söylemeye gerek yoktur sanıyorum. Ancak oruç tutan Müslümanlar için tüp bebek tedavisinin değişik aşamaları değişik sakınca ve zorluklar içermektedir. Tedavinin basamaklarına bakıldığında önce yumurtalıkların uyarılması için kas içine ya da cilt altına yapılan ilaçlar günlük olarak kullanılmakta ve bu dönemde ortalamasında gün aşırı olmak üzere ultrason takipleri yapılmaktadır. Cilt altına yapılan ilaçların uygulama sıklığı günde bir defa olduğundan iftardan sonra yapılabilir. Bu ilaçların orucu bozmayacağı kanaati vardır. İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve/veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Hastaya serum veya kan verilmesi de, aynı hükme tabidir. Ultrason takipleri karından yapılabilir ancak bu özellikle kilolu olan kadınlarda zorluk arz edebilir ve istenen bilgiyi vermeyebilir.

Vajinal ultrason yaptırmak orucu bozar mı?

Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makat veya vajenden ultrason çektirmek; yeme, içme anlamına gelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su verildiği için oruç bozulur. Ancak söz konusu işlemlerde cihazların kullanımı sırasında sindirim sistemine su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan bir madde girmemesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya vajenden ultrason çektirmek orucu bozmaz.

Tedavinin diğer iki aşaması ise yumurta toplama ve döllenen yumurtaların transferidir. Yumurta toplandığı ve embriyoların transfer edildiği günlerde niyetli olunamaz. Sorulması gereken diğer bir soru ise tutulan orucun tüp bebek tedavisinin başarısını etkileyip etkilemeyeceğidir. Bu konuda herhangi bir bilimsel çalışma olmamakla birlikte başarının daha az olacağına dair herhangi bir veri yoktur. Gün içinde susuz kalınması ve yaz aylarında olası dehidratasyonun etkisinin ne olduğu ise bilinmemektedir. Gün içinde mümkün olduğu kadar gölgede ve istirahat halinde olmakta yarar vardır.

Tüp Bebek Tedavisi Başarısız olursa Ne Yapmalı

Tüp bebek tedavisinin başarısızlıkla sonuçlanması hem çift hem de çiftin tedavisinden sorumlu olan hekim ve merkez çalışanlarını derinden etkiler. Sizler gibi bizler de başarılı olmak ve bu sevinci sizinle paylaşmak isteriz. Gebelik testinin negatif çıkması özellikle kadın için dünyanın sonuymuş gibi algılanır, aileye maddi manevi bir yüktür ve derin bir depresyon yaratır. Ummak hayal kırıklığı riskini göze almaktır fakat en büyük risk de hiç bir riski göze almamak olsa gerek. Beklentinin gerçekleşmemesi insanları daima üzer ancak gebe kalamamak özellikle anne adaylarımızda toplumun biçtiği üreme görevinin yerine getirilememiş olması nedeniyle daha da yıkıcı olmaktadır. Ailelerde bir süre sonra durum kabullenilir ve yeni bir tedavinin umuduna doğru arayış yolculuğu başlar. Peki tüp bebek başarısızlığı algılandığı gibi her şeyin sonu mudur?

Tüp bebek başarısız olduğunda sonraki denemeler için beklentimiz ne olmalı?

Öncelikle tüp bebek başarısızlığını beklenen ve beklenmeyen başarısızlık olarak ikiye ayırmak gerekiyor.


Beklenen Başarısızlıklar: Bir profil düşünelim, 40 yaşını aşmış az sayıda yumurta üretebilen anne adayı olan, transfer edilebilen embriyoların kalitesiz olduğu çiftlerde başarılı olma şansı doğal olarak düşüktür. Bu beklenen muhtemel bir başarısızlıktır, bu çiftlerin tüp bebek uygulamalarına devam etmekten başka bir şans yok gibi görünmektedir. Başarısızlığın altında başka nedenler aramak genellikle yersizdir. İyi kalitede embriyonun sağlanabildiği ileri yaşlarda olan ailelerde gebelik şansı yüksek olacaktır. O halde hedef iyi kalitede embriyo üretebilmek olmalıdır. Genç çiftlerde kötü kalitede embriyo üretimi söz konusu olursa genetik incelemeden kaçınmamak gerekir. Modern bir laboratuarda güncel yaklaşımlarla erken bir genetik inceleme bir çok başarısız deneme yaşamanızın önüne geçebilir.


Beklenmeyen Başarısızlıklar: Genç, yumurtalık kapasitesi yeterli ve kaliteli embriyo üreten kadınlarda ise başarısızlık beklentisi daha azdır. İlk denemede başarısızlık olduğu takdirde yeni bir deneme daha yapılmalı ancak bu da başarısız olursa altta yatan neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunun için de genetik incelemeler, Histeroskopi ve kan pıhtılaşma testleri yapılır. Daha önce çekilmemiş ise rahim filmi (HSG) çekilerek tüplerin tıkalı olup olmadığına bakılması gerekir. Buralarda bir sorun varsa düzeltilebilecek olanlar düzeltilmelidir. Kaliteli embriyoların transferine rağmen gebe kalamayan çiftlerde yapılan araştırmaların altından ancak %50 oranında düzeltilebilecek bir sorun çıkar. Çiftlerin yarısında neden gebe kalınamadığını açıklayacak herhangi bir bulgu yoktur.


Çiftler ne yapabilir? Sigara içiliyorsa kesilmeli ve ideal kiloya inilmelidir. Günde 10′dan fazla sigara içen ve vücut kitle indeksi 30′un üzerinde olan kadınlarda tüp bebek başarısı azalmaktadır. Diyet ile tüp bebek başarısı arasındaki ilişki çok tartışmalıdır. Proteinden zengin diyetlerin faydalı olduğu kanısı yaygın olsa da bu iddiayı destekleyecek bilimsel kanıt yoktur. Stresin azaltılması önemlidir. Bunun için gerekirse bir psikolog ile görüşülmeli ve stres ile başa çıkma yöntemleri öğrenilmelidir. Bu dönemde düzenli spor yapılması stresin azaltılmasına yardımcı olabilir. D vitamini, antioksidanlar ve Omega III kullanılmasının da yararı olabilir.


Biz ne yapabiliriz? Embriyo transfer işleminin zor olduğu kadınlarda rahim ağzının yeniden şekillendirilmesi gerekebilir. Yardımcı laboratuar yöntemleri olan lazer ile embriyonun dış zarının inceltilmesi, embriyo yapıştırıcısı kullanılması, ve daha iyi embriyoları seçmek amaçlı embryoskop ve preimplantasyon genetik tanı kullanılabilir. Embriyoların daha geç transfer edilmesi (5. günde) laboratuar ortamında embriyoların ileri gelişim aşamalarına ulaşıp ulaşmadığı hakkında değerli bilgi verecektir. Çok sayıda yumurta üreten kadınlarda yüksek östrojen düzeylerine bağlı implantasyon etkilenebilir. Bu durumlarda tüm embriyoların dondurulması ve daha sonra yapay siklusta transferi ile gebelik elde edilebilir.


Yukarıda sayılan tüm yöntemlerin denenmesine rağmen gebelik elde edilemese bile umut kesmeden denemelere devam edilmesi halinde çiftlerin azımsanamayacak bir kısmında gebelik elde edilebilecektir. Yumurta sayısı çok az olan ve tüp bebek tedavilerinin önemli bir kısmı embryo transferi ile sonlanmayan çiftlerde ise denemelerin artık durdurulma zamanı gelmiştir.
Doktorluk yaşamımda 9-10 PGD yaptırmış sayısız yöntemler denemiş bir çok ailenin sonunda bebeklerini kucaklarına aldıklarına gördüm, umudumuzu yitirmeden mücadeleye devam etmek mutlaka anahtar kelimedir, benim olmaz dediğim bebekler başka yerlerde doğdular, başka yerlerde olmaz denen bebekler elimde doğdular bizlerin yaptığı bilimsel olarak kadere destek olmak denebilir.

Yumurtalıklarda Kök Hücre Varmıdır?

Yumurtalıklarda Kök Hücre Varmı dır?

Amerika Birleşik Devletlerinin Tennessee eyaletindeki araştırmacıların yaptıkları bir çalışma, İnfertilite problemi ile uğraşan hekimlerin büyük ilgisini çekmiştir. Bu çalışmada yumurtalık dokusunda bol miktarda bulunan yüzey hücrelerinden yumurta hücresi geliştirilmiştir. Bildiğimiz üzere kadınlar belirli bir sayıda yumurta hücresi ile doğmakta, yıllar içerisinde yumurta sayısı gittikçe azalmakta ve menopozda artık yumurtalıklarda yumurta hücresi kalmamaktadır. Bu durum, özellikle ileri yaşta çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarda büyük zorluklar doğurmaktadır. Yaş ilerledikçe, yumurta sayısının azalmasına bağlı olarak, kendiliğinden veya tedavi ile çocuk sahibi olma imkanı belirgin ölçüde azalmaktadır.
Araştırma ise şunu göstermektedir: yumurtalıklar içerisinde yer alan ve sayı kısıtlılığı bulunmayan yüzeysel hücreler, belirli şartlarda kültüre edildiklerinde yumurta hücresine dönüşebilmektedir. Dolayısıyla bu hücreler kök hücresi görevi üstlenerek yeni bir yumurta hücre kaynağı oluşturmaktadır. Bu çok önemli bir gelişmedir. Bu sayede şu imkanlar doğacaktır:

  1. Yumurtalık rezervi erken yaşta azalan kadınlar, bu teknik ile yumurta geliştirilerek daha kolay çocuk sahibi olabilirler.
  2. Prematür menopoz yaşayan kadınlarda gebelik imkanı doğabilir
  3. Kanser tedavisi gibi sebeplerle yumurtalıkları bir daha fonksiyon görmeyecek kişiler veya bir ameliyat ile yumurtalıkların alınması gereken kişilerde, kolay bir laparoskopi operasyonu ile elde edilecek yumurtalık dokusu dondurularak, bu dokulardan ileride yumurta hücresi geliştirilebilir.
  4. Genç yaşta çeşitli sebeplerle gebelik imkanı bulamayacak kadınlarda yumurtalık dokusu dondurularak, ileri yaşta gebelik imkanı doğduğunda yumurta kaynağı olarak kullanılabilir.

İnfertilite tedavisinde yumurtalık rezervi çok önemli bir kriterdir. Tüp bebek tedavilerinde tedavinin başarısı en derinden etkileyen faktör kadının yumurtalık rezervidir. Eğer rezervin azalmasına bağlı olarak yumurtalıklardan yeterli yanıt alınamıyorsa tedavide başarı şansı belirgin derece düşmektedir. Bu çalışmalar sonucu geliştirilecek teknikler, tüp bebek tedavisine çok önemli katkılar yapabilir.
Bu çalışmaların klinik uygulamaya geçirilebilmesi için daha ileri araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Yumurtalık yüzey hücrelerinden geliştirilen yumurta hücrelerinin (oositler) döllenme ve sağlıklı bir embriyo geliştirme kapasitesi henüz bilinmemektedir.
İnfertilite tedavisinde yeni ufuklar açan bu çalışmaya ait detaylı bilgiler araştırmacılara ait bu tıbbi yayında bulunabilir:

Antonin Bukovsky, Marta Svetlikova and Michael R Caudle
Oogenesis in cultures derived from adult human ovaries
Reproductive Biology and Endocrinology, 2005, 3.17

Rahim Filmi (HSG)

HSG ya da halk arsındaki adı ile rahim filmi rahim iç boşluğunu ve tüpleri gösteren bir radyolojik incelemedir. Normalde anestezi gerektirmez ve görüntüleme merkezleri ve hastanelerde çekilebilir. Ancak anestezi ile çekilirse hem ağrısız olur hemde tüplerdeki tıkanıklıkların açılmasını kolaylaştırır. Rahim içine radyokontrast (Ürografin veya Lipiodol) madde verilerek bunun rahim iç boşluğunu doldurması ve tüplerden geçişi izlenir. Nadiren rahim ağzının dar olması veya radyokontrast maddenin hızlı verilmesine bağlı ağrılı olabilir. Rahim filminde rahim iç boşluğunun normal olup olmaması (rahim içini bölen duvar, myom, polip, rahim içi yapışıklıklar, tek rahim yada doğuştan gelen şekil bozuklukları) ve tüplerin tıkalı olup olmadığı görülebilir. Rahim ağzı genişliğine de bakılarak rahim ağzı yetmezliği olup olmadığı araştırılabilir. Özellikle tüplerin tıkalı olduğu durumlarda tanının kesinleştirilmesi ve tedavisi için laparoskopi gerekebilir.

Rahim Ağzı (Serviks) Displazileri

Halk arasında rahim ağzı diye tabir edilen rahim bölgesine serviks adı verilir. Serviks rahim vajen içinde kalan kısmı olup gözle görülebilir parçasıdır. Serviks üzerinde vajenin yassı hücreleri ile rahimin dikdörtgen şeklindeki salgı yapan hücrelerinin karşılaştığı bölgeye ise transformasyon zonu adı verilir. Hızlı hücre farkılaşmasına sahne olan bu bölgede yassı hücreli metaplazi adı verilen ve yassı hücreli vajen hücrelerinin diğer hücrelerin üzerini örtmesi ile karakterize bir değişim olur. Bu hücre değişimi sırasında transformasyon zonunda kanser öncüsü olabilecek hücreler ortaya çıkar. Displazi adı verilen bu değişimden sorumlu olan temel etken ise human papilloma virusudur (HPV). HPV derideki siğillerden sorumlu olan bir mikroptur. Bu mikrobun bazı tipleri genital bölgede yerleşir. HPV cinsel yolla bulaşır ve hiç ilişkide bulunmamış kadınlarda görülmez. 2007 Şubat ayında JAMA da çıkan bir araştırmada Amerikan Birleşik Devletlerinde HPV yaygınlığı cinsel olarak aktif olan kadınlarda &.8 olarak bulunmuştur. HPV erkekte de penis üzerinde siğiller oluşturur. HPV transformasyon zonundaki hücrelerin çekirdeklerine girerek hücrenin genetik yapısını yeniden programlar ve hücrede anormal bölünme başlar. Bazı HPV tiplerinin oluşturduğu displazilerin ilerleyerek rahim ağzı kanserine kadar gitme olasılığı vardır. Serviks displazileri özellikle son yıllarda ülkemizde hızla artmıştır. Batı ülkelerinde cinsel ilişkiye girme yaşının çok daha erken olması nedeni ile HPV ile karşılaşma olasılığı daha yüksektir ve buna bağlı olarak da displaziler daha sık görülür. Birden fazla cinsel eşin varlığı da olasılığı yükseltir. Rahim ağzında görülen hücresel değisiklikleri belirlemek amacı ile kadınların cinsel ilişkiye girmelerinden itibaren her yıl PAP Smear adı verilen bir test yaptırmaları önerilir. PAP testi rahim ağzında transformasyon zonundaki hücreleri örnekler ve daha sonraları rahim ağzı kanserine yol açabilecek hücresel değişikliklerin erken tanısına olanak tanır. PAP smear normal koşullarda yılda bir yapılır. Yetersiz hücre örneklemesi veya hücresel değişikliklerin varlığında ise daha sık tekrarlanabilir. Aşağıda sayılan risk faktörleri displazi olasılığını artırmaktadır:

  1. Erken yaşta ilişkiye girilmiş olması
  2. Birden fazla cinsel partner varlığı
  3. Cinsel yolla bulaşan hastalık öyküsü (bel soğukluğu, frengi, herpes gibi)
  4. Genital siğil varlığı
  5. Kötü genital hijyen
  6. Sigara kullanımı

Displazilerin hafif olanlarının sebat etmesi durumunda 10-14 yıl içinde rahim ağzı kanserine dönüşme olasılığı vardır. Şiddetli displazilerde ise bu süre 1-5 yıl kadar kısa olabilir. Rahim ağzının hücresel değişiklikleri aşağıdaki kategorilerde incelenir:

  • ASCUS (Atypical Squamoz Cells of Unknown Significance): Burada rahim ağzında bazı hücresel değişiklikler gözlenir ancak bu değişikliklerin önemi tam olarak belli değildir. ASCUS varlığında yaklaşım konusunda tam bir görüş birliği yoktur. PAP testi 3-4 ay sonra tekrarlanabilir. Hemen kolposkopi adı verilen bir alet ile rahim ağzına büyütülerek bakılabilir veya HPV tiplemesi yapılır ve yüksek riskli HPV (16, 18, 31, 33, 51) tipi varsa kolposkopi yapılır.
  • LSIL (Low Grade İntraepithelial Lesion-düşük gradeli lezyon):
  • PAP testinde hafif displazi düşündüren hücresel değişiklikler vardır. PAP testi 3-4 ay sonra tekrarlanmalı ve hücreler sebat ediyorsa kolposkopi yapılmalıdır. Kolposkopi tedavinin daha sonraki yönlendirilmesine olanak tanır. Kolposkopi sırasında alınacak parçalarda hafif displazi (CIN-1) çıkacak olursa periodik PAP testleri ile takip edilmelidir. Kolposkopide orta veya şiddetli displazi (CIN-2 veya CIN-3) çıkacak olursa transformasyon zonunun dondurulması, yakılması, lazer vaporizasyonu veya LEEP tedavisi gündeme gelir. Son yıllarda en popüler olan tedavi şekli LEEP’tir.
  • HSIL (High Grade İntraepithelial Lesion-Yüksek Gradeli Lezyon): Genellikle yüksek riskli HPV tipleri ile oluşur ve orta veya şiddetli displaziyi gösterir. Kolposkopi eşliğinde parça alındıktan sonra sonuca göre yukarıda belirtilen tedavilerden birinin uygulanması gerekir.
  • AGUS (Atypical Glanduler Cells of Unknown Significance):
  • Burada atipik hücreler transformasyonun zonunun arkasındaki salgı yapan hücrelerden gelmektedir. Kolposkopi ile beraber multaka rahim ağzının kanalı da örneklenmelidir. Tedavi patoloji sonucuna göre yapılır.

Rahim Ağzı Displazilerinin Tedavisi

Lezyonların özellikle hafif olanları takip edilebilir. Hiçbir müdahale olmadan bu lezyonların pek çoğu kendiliğinden kaybolur. özellikle düşük riskli kadınlarda (tek eşli, cinsel yolla bulaşan hastalık öyküsü olmayan ve sigara içmeyen) lezyonun kaybolma olasılığı çok yüksektir. ASCUS lezyonu olup HPV tiplemesinde yüksek riskli çıkan hastalarda ise kolposkopiyi takiben LEEP yapılabilir. LSIL lezyonu olup tekrarlayan PAP testlerinde sebat eden hastalarda kolposkopi yapılmalı ve sonuçlarına göre izlem veya LEEP tedavisi uygulanmalıdır. HSIL olanlarda kolposkopiyi takiben LEEP yapılmalıdır.
LSIL olan hastalarda LEEP sonrasında tekrarlama riski %2-3 civarındadır. HSIL de ise bu olasılık %5-10 arasında değişir. özellikle LEEP sonrasında yapılan patolojik incelemede cerrahi sınırlarda lezyon varsa hastalığın devam ediyor olma olasılığı yüksektir.

Rahim Ağzı Displazilerinin İzlenmesi

Takipler PAP testi ile yapılır. HSIL lezyonlarının tedavisinden sonra üçer ay ara ile yapılan 3 PAP test normal geldiği takdirde yıllık izlemlere devam edilebilir. LSIL lezyonlarının tedavisinden sonra ise 3 ve 6 ay aralar ile yapılan PAP testler normal ise yılık izlemlere geçilmelidir.

Kolposkopi Nedir

Kolposkopibir mikroskop aracılığı ile rahim ağzının incelenmesi işlemine verilen isimdir. Hasta uyutulmadan yapılır. Ağrısız bir işlemdir. özel sıvılar ve boyalar ile rahim ağzı incelenir ve gerekli yerlerden küçük parçalar alınır. İşlem sonunda rahim ağzı kanalının da örneklenmesi (ECC) gerekir. Kolposkopide transformasyon zonunun görülmesi şarttır.Transformasyon zonu rahim ağzı kanalının içine doğru çekilmiş ise kolposkopide görülmez ve bu durumda kolposkopi yetersiz sayılır.
Bu durumda LEEP yapılması lazımdır. Kolposkopi yeterli ise ve anormal yerlerden parça alınmış ise tedavinin bundan sonraki aşamasını parçaların patolojik incelenmesinden çıkan sonuç belirler.

LEEP işlemi

Bugün rahim ağzı displazilerinin hem tanısında hem de tedavisinde en sık kullanılan yöntemdir. Lokal veya genel anestezi altında yapılır. Rahim ağzından anormal bölgeleri de içerecek şekilde koni şeklinde bir parça alınması işlemdir. Günü birlik yapılan bir müdahale olup işlem sonrasında hasta evine yollanır. İşlem sonrasında 3 hafta kadar süren sarı-kanlı bir akıntı olabilir. Bu dönemde ilişki olmamalıdır. Duş şeklinde banyo yapılmalı ve denize ve havuza girlmemelidir. Bazen gecikmiş kanamalar olabilir. Bazen kanama miktarı aşırı olup hastanede müdahale gerekebilir.

HPV Aşısı

Rahim ağzında olan hücresel bozulmalardan sorumlu olan HPV mikrobuna karşı son yıllarda yoğun çalışmaların sonucunda aşı geliştirilmiştir. Aşı yüksek riskli HPV tiplerinden 4 tanesine yöneliktir. Daha önce HPV ile karşılaşmamış olan ve cinsel olarak aktif olan kadınlarda ve henüz ilişkiye girmemiş olan genç kızların aşılanması önerilmektedir. HPV aşısı için uygun olup olmadığınızı mutlaka doktorunuza sorunuz.

Gebelikte yanlış bilinen doğrular

Gebeler saç boyatamaz veya makyaj yapamaz

Gebelikte saç boyatmak zararlı olduğuna dair herhangi bir bilimsel kanıt yoktur. Bu makyaj için de böyledir ve gebeler gönül rahatlığıyla bu işlemleri yaptırabilirler.

Gebeler güvenlik kapılarından geçemez.

Güvenlik kapıları metal detektörü barındırırlar. Herhangi bir röntgen ışın söz konusu değildir. Bu nedenle güvenlik kapılarından geçmek sakıncalı değildir.

Cep Telefonları, Bilgisayar, ve Mikrodalga Fırınlar

Gebelik sürecinde cep telefonu ile konuşmak, bilgisayar veya mikrodalga fırın kullanmak sakıncalı değildir.

Sinek İlaçları

Gebelik sırasında sivrisinek için tabletler veya sıvı şeklinde insektisidler kullanılabilir. Sprey şeklinde cilde sıkılan sivrisinek kovucuların zararı gösterilmemiştir.

Gebelik ve Seyahat

Gebelerin hava, deniz veya karayolu ile seyahat etmeleri sakıncalı değildir. Gebelerin son 4 haftaya kadar otomobil kullanmalarında sakınca yoktur. Emniyet kemerlerinin ise mutlaka bağlanması gerekir. Havayolu ile seyahat edecek olan gebelerden 26. haftadan sonra sakıncalı olmadığına dair doktor raporu gerekmektedir. Uçak yolculuğunun 3 saatten daha kısa olduğu durumlarda ve gebelik ile ilgili herhangi bir risk faktörü yok ise yolculuk sırasında hareket, bol sıvı alınması, ve baldır egzersizleri yeterlidir. Yolculuğun daha uzun sürdüğü durumlarda ise bunlara ek olarak diz altı varis çorabı giyilmesi gerekir. Risk faktörleri taşıyan gebelerde ise yolculuktan 3 gün önce bebek aspirin başlanması veya yolculuk günü ve ertesi gün düşük dozda heparin verilmesi önerilmektedir. Deniz yolu ile seyahat edecek olan gebelerde özellikle ilk 3 ay içinde bulantı ve kusmaların artabileceği bilinmelidir. Bunun dışında deniz yolu ile seyahat etmek sakıncalı değildir.

Gebelik ve cinsellik

Kanama veya erken doğum tehdidi gibi durumlar olmadığı takdirde gebeliğin son 3 haftasına kadar cinsel ilişkide bulunmanın herhangi bir olumsuz etkisi gösterilmemiştir. Gebelik sırasında orgazm olmanın erken doğumu başlatacağı şeklindeki inanç ise tamamen yanlıştır.

Gebelik ve beslenme

Gebelikte beslenme kuralları gebe olmayan kadınlardaki sağlıklı beslenme gibidir. Bebeğin gelişimi için gerekli olan üç ana yapı taşının dengeli olarak alınması gereklidir. Proteinlerin ana kaynağı hayvansal besinlerdir. Esansiyel olarak adlandırılan amino asitlerin hepsini içermemelerine rağmen bitkisel proteinler de hayvansal proteinlerin yerini kısmen tutabilir. Vejetaryenlerde gebeliğin seyri genellikle normaldir. Kırmızı et yenmesi şart değildir ve tavuk ve balık kırmızı etin yerini tutabilir. Balık haftada iki defa yenebilir. Denizde uzun süre yaşayan büyük balıkların etlerinde bazı ağır metalleri biriktirdikleri için bunların çok sık yenmesi önerilmemektedir. Kalsiyum kaynağı olarak süt ve süt ürünlerinin bebeğin kemik gelişimini karşılamaları için yeterli miktarda alınmaları gerekir. Günde iki su bardağı süt içilmesi, bir küçük kase yoğurt yenmesi ve iki kibrit büyüklüğünde peynir yenmesi ile bu miktarda kalsiyumu alma olanağı vardır. Süt ve süt ürünlerinin yarım yağlı veya yağsız yenmesinin herhangi bir zararı yoktur. Gebelik sırasında günde 1-2 bardak açık çay, 1 bardak kahve, ve 1 bardak kola içilebilir. Sosyal bir ortam olduğunda az miktarda alkol alınmasının bebeğe herhangi bir zararı yoktur. Pişmiş olarak şarküteri yenmesinin zararı yoktur. Çiğ ve az pişmiş etten uzak durulmasında yarar vardır. Sushi yenebilir.Ceviz,badem,omega3,omega9,balık yağı, keçiboynuzu pekmezi yenirse çocuğunuzun IQ sü artmaz. Sizin yediğiniz şeylerle çocuğun zekası arasında bir ilşki yoktur.

Gebelik ve Spor

Spor yapılmasının gebeliğin seyrini olumsuz olarak etkilediğine dair herhangi bir kanıt yoktur. Profesyonel sporcularda bile gebelik genelde normal seyreder. Uzun mesafe koşucularında gebelik süresince spora devam edildiği durumlarda bile normal gebelik sonuçları bildirilmiştir. Aksine bir gereksinim (kanama, erken doğum riski, çoğul gebelik, yüksek tansiyon, kalp hastalığı gibi) olmadığı takdirde spora devam edilebilir. Yer hareketleri, hafif ağırlık çalışmaları, yüzme, tenis gibi sporlar yapılabilir. Koşu bandı, bisiklet, kürek çekme yapılabilir.

Embriyoda Genetik Hastalıklar Araştırılması

Tıp teknolojisindeki hızlı gelişmeler günümüze dek açıklamakta zorlandığımız pek çok problemi tanımlamamızı ve çareler üretmemizi sağlamaktadır. Vücudumuzdaki tüm hücrelerin özel bir genetik şifre içerdiğini ve bu şifrenin her bireyde birbirinden farklı özellikler taşıdığını bilmekteyiz. Hücrelerimizin tüm görevleri bu genetik şifreler doğrultusunda planlanmaktadır. Genetik şifredeki küçük değişiklikler bazen telafisi olanaksız eksikliklere veya hasarlara yol açarak genetik hastalıkların oluşmasına sebep olmaktadır. Son yıllara kadar bu tip hastalıkların tanısı sadece klinik olarak tanımlanabilmekteydi. Genetik bilimindeki gelişmeler ve genetik şifrelerin çözülmesine yönelik çalışmalar sayesinde bu hastalıkların tanısı gen düzeyinde konulabilmektedir. FISH ve PCR adı verilen yöntemler ile hastalığa sebep olan genetik değişiklikler belirlenebilmektedir. Ancak bu zahmetli ve zaman alıcı yöntemler günümüzde yerini çok daha hızlı ve güvenilir sonuç veren cihazlara bırakmıştır.
İnceleme nasıl yapılmaktadır?
Genetik incelemelerde bireyden alınan kan örneğindeki hücreler toplanarak içlerinde yer alan genetik materyal bir araya getirilir ve genetik incelemenin hatasız yapılabilmesini sağlayacak miktarda materyal sağlanabilmesi amacı ile DNA özel yöntemlerle çoğaltılır. Sequencer PCR teknolojisi ile, çoğaltılan DNA üzerindeki gen dizileri tek tek tanımlanarak olası değişiklikler veya bozukluklar belirlenir. Bu incelemeler hastalıkların tanısının konulmasını sağladığı gibi hastalık riski taşıyan bazı bireylerin tanımlanmasında da yardımcı olmaktadır. Örneğin bu yöntem ile myotonik distrofi veya kistik fibrozis gibi çocukluk döneminde ortaya çıkan ve ciddi sağlık problemlerine yol açan hastalıkların tanısı konulabilir. Diğer taraftan ailesinde meme kanseri veya kalın barsak kanseri gözlenen bireylerde aileden aktarılan meme veya barsak kanseri riski belirlenebilmektedir.

Hangi hastalıklar incelenebilir?
Bu teknik ile çok sayıda hastalık belirlenebilmektedir. Bu hastalıklar şu şekilde sıralanabilir:
1. Genetik hastalıklar:
1. Alzheimer
2. Doğumsal işitme kaybı
3. Akondroplazi
4. Kistik fibrozis
5. Myotonik distrofi
6. Talasemi (Akdeniz anemisi)
7. Frajil X sendromu
8. Alfa-1 antitripsin eksikliği
9. Hemakromatozis
10. Huntington hastalığı
11. Orak hücreli anemi
12. Spinal muskuler atrofi
13. Konjenital adrenal hiperplazi
2. Kalp damar sistemi hastalıkları
1. Faktör V ve protrombin eksikliği
2. Faktör VIII eksikliği
3. Leiden faktör V mutasyonu
3. Osteoporoz
1. Vitamin D reseptörü
4. Babalık testi ve adli tıp uygulamaları
5. Enfeksiyon hastalıkları
1. HBV ve HCV DNA tayini
2. CMV, EBV, HPV, HSV, HIV DNA tayini
Bu yöntem ile kanser hastalıklarına yatkınlık sağlayan bireylerinde tanımlanmasını sağlamaktadır. İncelemesi yapılan kanser tipleri ise şu şekilde sıralanabilir:
1. Meme kanseri
2. Mesane kanseri
3. Prostat kanseri
4. Retinoblastom
5. Lenfoma ve lösemi
Sequencer PCR cihazının belki de en önemli özelliği bütün bu incelemelerin tek bir hücre ile elde edilebilmesini sağlamasıdır. Tek hücrede genetik analiz çok büyük imkanları beraberinde getirmektedir. Bu sayede laboratuar şartlarında elde edilen bir embriyodan alınan bir hücrenin incelenmesi ve bu hücreyi barındıran embriyonun genetik yapısının veya taşıdığı hastalıkların belirlenmesi mümkün olmaktadır.
Bu teknik ile çok farklı imkanlarda elde edilebilmektedir. Örneğin Akdeniz anemisi hastası olan bir çocukları olan ebeveyn sağlıklı bir çocuk sahibi olmak istediklerinde tüp bebek yöntemi ile embriyolar elde edilmiş, embriyolardan alınan birer hücre incelemeye tabi tutulmuş, Akdeniz anemisi hastalığı taşımayan embriyolar belirlenmiştir Ayrıca belirlenen sağlıklı embriyolarda HLA doku tiplendirmesi yapılarak doğumdan sonra hasta kardeşine kemik iliği nakli yapılmasına imkan tanıyacak benzer doku özellikleri taşıyan embriyolar anne rahmine yerleştirilerek hem çifte sağlıklı bir bebek sahibi olma imkanı tanınmış, hem de hasta çocuklarına bir tedavi imkanı sağlanmıştır. Bu yöntem artık ülkemiz insanları için de büyük bir fırsat yaratacaktır.
Anne veya baba adayından kaynaklanabilecek genetik problemlerin embriyoya yansıması, transfer öncesi gerçekleştirilecek “preimplantasyon genetik tanı” uygulamaları ile tanımlanabilmektedir. Bu uygulamada, embriyonun bir hücresi gelişiminin 3. gününde alınmakta ve genetik olarak incelenmektedir. Tecrübeli eller tarafından gerçekleştirilen embriyo biyopsisi sonrasında embriyo eksik hücreyi hemen telafi ederek büyümesine hiçbir zarar görmeden devam etmektedir. İncelen hücre embriyonun genetik bir problem taşıyıp taşımadığını göstermekte ve hastaya sadece genetik olarak normal bulunan embriyolar transfer edilmektedir.
Preimplantasyon genetik tanı uygulamaları:
• İleri yaş grubundaki kadınlarda (>37 yaş)
• Tekrarlayan erken gebelik kayıpları (düşükleri) olan çiftlerde
• Tekrarlayan yardımcı üreme teknikleri tedavilerinde gebelik elde edilememiş veya düşüklerle gebeliklerini kaybeden çiftlerde
• Genetik veya kalıtsal bir hastalık taşıyıcılığı bulunan çiftlerde
• Daha önce anomalili bir doğum ya da düşükleri olan çiftlerde
• Yumurta veya spermlerde özel bazı şekilsel anomaliler gözlenen çiftlerde gerçekleştirilmekte ve implantasyon şansının arttırılması hedeflenmektedir.